TAŞ OCAKLARININ TELAFİSİ YOK

Ergene Havzası’nı yok edecek maden faaliyetleri içinde açık taş ocağı işletmeciliği birinci sırada geliyor. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Kantarcı, yerleşim alanlarının yakınında, bağ, bahçe, zeytinlik ve orman alanlarında açık ocak işletmeciliğinin telafi edilemeyecek zararlara neden olduğuna dikkat çekiyor. Ocakların birinci tehlikesi ocakta yapılan patlatmalar. Kantarcı “İşletmelerinde yapılan patlatmalar çatlak/mağara sistemini bozar, çökmeler su yollarının değişmesine, suyun derinlere kaçmasına sebep olur. Sonuçta su kaynaklarını kullanan çiftçiler ile yerleşim alanları ve diğer tesisler zarar görürler” uyarısında bulunuyor. 

Kırklareli’nin köylerinde madencilik faaliyetlerini yakından takip eden Prof. Dr. Doğan Kantarcı, açık taş ocağı işletmeleri üzerine tespitlerini gazetemize anlattı. Açık ocak işletmelerinin su üretimine olumsuz etkileri bakımından değerlendiren Prof. Kantarcı, “Açık taş ocağı ve maden ocağı işletmeciliği birçok yerde kaçınılmaz bir işletme yöntemi olarak karşımıza çıkıyor. Kazı, aktarma ve taşıma araçlarının gücü ile kapasitelerinin gelişmesi açık ocak işletmelerinin yaygınlaşmasına sebep oldu. Ancak açılan ocaktan çıkarılan kazı materyalinin yığılması için gerekli alanın seçilmesi ve materyalin tekrar kullanılabilecek şekilde yığılma düzeni gibi konularda bir plana göre çalışılmıyor” diyor.

Kantarcı açık ocak işletmelerinin çevresine yapabileceği olumsuz etkilerin açıldıkları yer ile de ilişkili olduğuna dikkat çekiyor. Olumsuz etkilerinden dolayı açık taş ocağı işletmelerinin ormanlar ve su üretim alanları dışında, yerleşim alanlarının uzağında ve ağaçlandırılamayacak olan kayalık arazide açılması gerektiğini vurgulayan Kantarcı “Taş ocağı ruhsatları bölgenin taş ocağı ve kırma taşa olan ihtiyacı belirlenerek ve arazinin özellikleri göz önüne alınarak yapılacak bir plana göre verilmeli” önerisinde bulunuyor.
Kantarcı, taş ocaklarının çevreye etkilerini şu başlıklar altında özetliyor:

Deprem etkisi
. Patlatma ile oluşan sarsıntı ve etkileri: Milyonlarca yıl süren erime sonucunda kireç taşları ve kayaların içinde su yolları, mağaralar oluşur. Bu çatlak/mağara sistemi yağış sularını kaynaklara, düdenlere, yeraltı sularına taşır. Taş ocağı işletmelerinde yapılan patlatmalar çatlak/mağara sistemini bozar, çökmeler su yollarının değişmesine, suyun derinlere kaçmasına sebep olur. Sonuçta su kaynaklarını kullanan çiftçiler ile yerleşim alanları ve diğer tesisler zarar görürler. Taş ocaklarındaki patlatmalar deprem etkisi de yapıyor. Taş ocağına yakın yerleşim alanlarındaki evlerin duvarlarında çatlamalar da olabiliyor.

Balıklar ölüyor
. Atık/artık materyallerin düzensiz yığılması: Taş ocağında değerlendirilebilir taş kütlesinin üstündeki toprak ve parçalanmış kaya kesimi sıyrılarak bir yere yığılıyor. Daha sonra değerlendirilebilir taş kütlesinin arasındaki damarlar, ayrışmış bölümler de aynı yere yığılıyor. Üretilen ticari değeri olan taştan arta kalan materyal de yığılıyor. Eğimli araziye yığılan materyaller hemen veya bir süre sonra yamaç aşağı kaymakta ve aşağıdaki değerli araziyi veya dere yatağını da kullanılmaz hale getiriyor. Yığılan materyal taşınmasa bile yağış suları toz ile kil bölümünü akarsulara, göl veya denize taşıyor. Kil ve toz, suda kısa sürede çökmediği için balıkların ve balık yavrularının solungaçlarına girerek, tıkamakta ve ölümlerine sebep oluyor.
 

Fotosentezi engelliyor
. Toz etkisi: Taş ocaklarında toz daima vardır. Tozu önlemek veya bastırmak için sözü edilen torba filtreler ve ıslatma yöntemleri ya hiç kullanılmaz veya pek bir işe yaramaz. Özellikle kurak yörelerdeki kireçtaşı ocaklarında toz kalkmasını önlemek için materyali ıslatmak gerekir. Ama su yetersizdir. Islatma suyu da hızla buharlaşır. Toz yerleşim alanlarında konu ile ilgisi olmayan insanların sağlığını olumsuz etkiler. Bitki yapraklarını kaplayarak solunumu ve fotosentezi engeller. Çiçeklenme döneminde döllenmeyi önler ve meyve oluşumunu azaltır.
Vadiler tahrip oluyor
. Taş ve çakıl ocaklarında çamurlu su sorunu: Kırma taş elde etmek için çakıl yatakları da kullanılmak istenmiştir. Çakıllı materyal, aradaki toz ve kil gibi çimento maddeleri yıkandıktan sonra kırıcıya verilir. Yıkama ile suya alınan toz ve kil dinlendirme havuzlarında çökeltilir. Çökeltme havuzları olsa bile tarım alanları arasında çamurun döküleceği yer yoktur. Yarı mermerleşmiş taş ocaklarında taşların kesilme işleminde açığa çıkan kireçli su vadiye bırakılıp, vadi tahrip ediliyor. Kazanılan para vadiyi tekrar eski haline getirmeğe yetmez.
. Gürültü sorunu ve etkisi: Taş ocağı ve kullanılan araçların çıkardığı gürültü orada çalışanlar için sağırlık yaratabilecek ölçülerde. Taş ocaklarının yerleşim alanları yakınında açılması ve işletilmesi konu ile hiç ilgisi olmayan insanların da gürültüden zarar görmelerine sebep olmakta veya en azından rahatsız etmektedir.

“Pislik ocağı”
. Taş Ocağı’ndan arta kalan çukur sorunu: Taş ocağından arta kalan çukur, arazinin yeraltı suyu akışını engeliyor. Çukur ağaçlandırılamadığı için çöp gibi atık maddelerin doldurulduğu, lağım atıklarının boşaltıldığı bir pislik ocağına dönüşüyor. Taş ocağı çukuruna doldurulan kirletici atıklar yeraltı sularına sızarak, içme sularını kirletiyor. Taş ocağı çukurları yeraltı suyunu doğrudan etkileyen yapılarından dolayı, temiz materyal ile basamaklı olarak doldurulup ağaçlandırılmalı.
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (21 Ocak 2015)
              Özlem GÜVEMLİ